25 Şubat 2008 Pazartesi

OZONTERAPİ

OZON NEDİR?
Ozon üç oksijen atomundan oluşan bir kimyasal bileşiktir (O3). İki atomlu normal atmosferik oksijenin (O2) çok yüksek enerji taşıyan bir şeklidir. Böylece bu iki çeşit molekülün yapıları birbirinden aşağıdaki gibi farklıdır: O3 oda sıcaklığında renksiz , karakteristik kokusu olan bir gazdır. (fırtınalı havalardan sonra, yüksek yerlerde veya deniz kıyısında hissedilir). İsmi Yunanca “koklamak” manasına gelen ozein’den gelir. Alman kimyacı Christian Friedrich Schönbein (1799-1868) tarafından 1840 yılında keşfedildi. Zemin seviyelerine yakın yerlerde 10 milyon hava partikülü başına bir partikül O3 (= 0.1 ppm = 200 µg/m³) konsantrasyonlarında duman şeklinde bulunur. 2000 metre yükseklikte, çok daha azalarak 0.03 - 0.04 ppm seviyelerine düşer. Çok güçlü okside etme ve çok etkili dezenfekte etme özelliği sayesinde , Dünya çapında içme suyu sağlayan arıtma tesislerinde mikrop öldürücü olarak kullanılır.
OZON TERAPİ NEDİR?
Tedavi amaçlı Ozon Medikal ozon daima saf ozon ve saf oksijenin karışımı şeklinde kullanılır. Uygulamaya bağlı olarak ozon konsantrasyonu 1 ve 100 µg/ml (0.05 – 5 %O3) arasında değişir. Ozon terapist, ozon terapi konusunda eğitimli bir doktor, hastanın durumu ve tıbbi endikasyona göre hastanın alacağı komple dozu belirler.
Özellikleri ve etkisi:Medikal ozonun iyi bilinen bactericidal (bakteri öldürücü), fungicidal (mantar öldürücü) and virostatic (virüs çoğalmasını önleyici) özelliği sebebiyle, enfekte olmuş yaraların dezenfeksiyonunda ve ayrıca bakteri ve virüslerin sebep olduğu hastalıkların tedavisinde kullanılır. Kan dolaşımını arttırma yeteneği, dolaşımla ilgili bozuklukların tedavisinde kullanılır, ve organik fonksiyonların yeniden canlandırılmasında ozonu çok değerli kılar. Düşük dozlarda kullanıldığında, vücudun direncini arttırır diğer bir deyişle ozon bağışıklık sistemini aktive eder. Ozon sayesinde oluşan bu aktivasyona cevap olarak , vücudun bağışıklık hücreleri cytokin (interferones yada interleukins gibi önemli aracıları içeren) adı verilen özel habercileri (mesaj taşıyıcıları) üretir. Bunlar hastalıklara direnmek için uyarılan bütün bağışıklık sistemi boyunca zincirleme bir şekilde pozitif değişiklikler yaratarak diğer bağışıklık hücrelerini haberdar ederler. Bu da medikal ozonun, özellikle bağışıklık sisteminin zayıf olduğu veya bozuk olduğu hastalara uygulanmasında özellikle çok başarılı sonuçların alınmasına yol açar. Majör Otohemoterapi adıyla bilinen küçük miktarlarda uygulanan ozon sonuç olarak vücudun kendi antioksidanlarını ve serbest radikalleri yok eden enzimleri aktive ederler. Kronik enflamatuar hastalıklarda ozonun neden kullanıldığı böylece anlaşılmaktadır.

Endikasyonlar:
Seçici özellikleri sayesinde medikal ozon 4 temel alanda kullanılmaktadır :
1. Dolaşım bozukluklarının tedavisi ve geriatride
2. Virüslerin sebep olduğu hastalıkların tedavisinde örneğin karaciğer hastalıklarından hepatitler, uçuklar (herpes).
3. Zor iyileşen enfekte yaralarda ve enflamatuar hastalıklarda örneğin Bacaklardaki açık yaralar (ulcus cruris) Enflamatuar barsak hastalıkları (kolit, Proktit) Yanıklar, haşlanma ve enfekte yaralar, mantar enfeksiyonları
4. Kanser tedavisinde ilave ya da tamamlayıcı olarak ozon bağışıklık sistemini güçlendirici olarak düşük dozlarda "majör otohemoterapi" formunda veya "minör otohemoterapi" olarak kullanılır.

Uygulama Yöntemleri:UYARI: Ozon gazının solunması akciğerlerde tahrişe sebep olduğundan sakıncalıdır. Senelerin deneyimi sonucunda ve son yapılan klinik çalışmalar ışığında beş uygulama şeklinin geçerliliği kabul edilmiştir:
1.Majör otohemoterapi: Hastadan kan alınarak tedavinin yapılması. Geriatride (yaşa bağlı hastalıklar), dolaşım bozukluklarında yeniden canlanmayı sağlamak için, viral kökenli hastalıklarda ve genel bağışıklık sistemi aktivasyonu için kullanılır. Bu metodla, 50 ila 100 ml hastanın kanı alınır, tam olarak tesbit edilmiş ozonla karıştırıldıktan sonra hastaya geri verilir. (steril ozona dayanıklı sarf malzemesi ve vakumlu şişe kullanılır!). Ozon kırmızı ve beyaz kan hücrelerini oluşturan spesifik maddelerle tamamen reaksiyona girer ve böylece vital aktivitelerini = metabolizmayı arttırır. İşte bu aktive edilmiş kan (ozon ya da oksijen değil!) hastaya hemen normal bir damlalık kullanarak tekrar geri verilir.
2.Minör Otohemoterapi: Aynı prensibi kullanarak, minör otohemoterapi diye adlandırılan yöntemde ise ozonlanmış 3-5 ml kan intramusküler yolla hastaya geri verilir. Bu yöntemle spesifik olmayan bağışıklık sistem aktivasyonu yapılır: alerjik hastalıklarda ve genel olarak bağışıklık sistemini güçlendirmekte kullanılır.
3.Eksternal tedavi: ozon gazını kapalı bir sistemde özel bir plastik bot (ayaklar ve bacaklar için ) içinde dolaştırarak ya da vücudun farklı bölgelerine uygun torbalar, folyolar ile gerçekleştirilir. Bu sarf malzemeleri ozona dayanıklı materyalden yapılır. Vücudun tedavi edilecek kısmı önceden su ile nemlendirilir, çünkü ozon kuru bölgelere etki etmez. Bu metod ülserleri, yaraları, açık yaraları, ameliyat sonrası oluşan lezyonları, shingles (herpes) ve enfekte olmuş alanları tedavi etmekte çok etkilidir. Diğer yöntemler ozonlu saf su ( dental tedavilerde) ve ozonlu saf medikal zeytin yağı (cilt eruptionları örneğin egzema, mantar, liken gibi).
4.Rektal yada vajinal ozon uygulaması:O3 gazının rektal yolla uygulanması kulağa hoş gelmese de o kadar rahatsızlık verici değildir (tıbbi olarak rektal insuflasyon denir). Aslında hasta kesinlıkle hiçbir rahatsızlık hissetmez, çünkü O3 gazı direkt olarak hassas barsak cidarı (membranı) tarafından emilir; buna ek olarak tüp ve torbalar tek kullanımlık olduğundan tamamen hijyeniktir ve hasta kendi kendine uygulayabilir. Bu metod genelde barsakların enflamatuar hastalıklarında endikedir ancak son zamanlarda daha az invaziv olmasından dolayı genel sağlık ve yeniden canlanma için kullanılmaktadır.
5.Ozonun eklem içi enjeksiyonu;(intra artikuler yolla ozon verilmesi); adından da anlaşılacağı gibi ozon gazı (eğitimli kişilerce), yavaşca eklem içine enjekte edilir.Bu metod ağrılı enflamatuar hastalığı olan ekleme uygulanır (artrit,rekurren artroz, genel patolojik sertliklerde uygulanabilir).

GENEL OLARAK HANGİ HASTALIKLARDA OZON TEDAVİSİ YAPILABİLİR?
Ozon tedavisi ile birçok patolojik durum daha iyi hale gelir veya tamamen düzelir. Bu durum bir seri tıbbi araştırma ve tıbbi yayın ile kanıtlanmıştır. Kural olarak hastalıkların tedavisinde ozon diğer tedavilere ek olarak uygulanır, tamamlayıcı tedavi grubuna girer. Tüm hastalar için , ozon tedavi ile ilgili en son yeniliklerin hızla öğrenilebilmesi için Avrupada pek çok terapist bir araya gelip ”Medical Society for Ozone Application in Prevention and Therapy”, birliğini oluşturmuşlar , bu grubun amacı doktorlar ve hastaların bu konu hakkındaki bilgilerini geliştirmek ve ilerletmektir.Bilgi alış verişi seneler içinde dahada hızlanmış ve gelişmiştir. Medikal ozon kurallara uygun olarak uygulandığı taktirde tamamen güvenli, pratik, etkili ve ucuzdur. Doğal olarak,diğer tıbbi tedavi yöntemlerinde de olduğu gibi % 100 garanti hiçbir zaman vaad edilemez , tedavi başarısı uygulanan duruma, hastalığın ve hastanın genel sağlık durumuna bağlıdır ancak ozon tedavi ile hastanın genel durumunda iyileşme ve ağrılarında azalma mutlaka olmaktadır. Başarı hastanın ve hastalığın durumuna bağlı olduğu gibi uygulanan yönteme, konsantrasyona ve sıklığına bağlıdır. Dolaşım bozuklukları Arteriel dolaşım bozukluklarında diğer semptomların yanı sıra bacaklarda hissedilen soğukluk , kısa yürüyüşler sonrasında ayaklarda hissedilen ağrı alarm veren semptomlardır , bu durum ozon tedavi için 40 yıldır çok önemli endikasyon oluşturur . Ozon tedavinin dolaşım bozukluklarındaki başarısı yapılmış bir çok sayıda tıbbi çalışma ile kanıtlanmıştır.Ozon klasik tedaviye ek olarak veya tamamlayıcı olarak kombine kullanılabilmektedir.
Anti-aging ( geriye yaşlanma ) ve yeniden canlanma:İş hayatındaki stres, yoğun çalışma temposu ,zihinsel ve bedensel yorgunluk ozon (O3) tedavisine çok iyi yanıt verir.Ozonun kırmızı ve beyaz kan hücrelerinin metabolizma akivasyonu ile genel iyilik hali ile kişiler kendilerini yenilenmiş hissetmektedirler. Profesyonel sporcular ve kadınlar bu tedaviden oldukça faydalanmaktadırlar. Ozon fiziksel dayanıklılığı arttırmaktadır.
Yaşlı kişilerde önlem ve tedavi:Yaşlı kişiler ozon tedavisine oldukça iyi yanıt verirler. Bütün klinik avantajlarının yanı sıra oksijenin dokular tarafından daha iyi kullanımını sağlar, bağışıklık sistemini harekete geçirir,ve vücudun kendi antioksidanlarını ve serbest radikallere karşı savaşan hücreleri harekete geçirir. Bunun ötesinde beyindeki dolaşım bozukluklarında olumlu etkileri mevcuttur (bu durumlarda fiziksel performansda azalma yürüme güçlüğü ve baş dönmesi hissedilir. Bunlara ek olarak tamamlayıcı tedavinin yanısıra ozon tedavi yaşam kalitesini arttırmak için kullanılmaktadır.
Göz hastalıklarında ozon tedavi:Yaşa bağlı dolaşım bozuklukları atrofik ve dejeneratif değişikliklerle gözü de etkilemektedir.Örneğin senil makuler dejenerasyonretina merkezinde meydana gelmektedir- vizüel fokusun en keskin oluğu noktadır. Bundan dolayı oluşan sekeler optik sinir atrofisine kadar giden çeşitli derecelerde etkili olmaktadır. Yapılan klinik çalışmalarda (Siena Üniversitesinde)ozon otohemotransfüzyon sonrası 6-8 ay içerisinde vizyonda iyileşmeler kaydedilmiştir.Tedavinin devam ettirilmesi halinde vizüel performansta artış gözlenmiş veya daha kötüye gidiş durdurulmakta olduğu saptanmış.
Kanser: Kanser hastalarında ozon tedavisi tamamlayıcı tedavi olarak oldukça başarılıdır. Burada ozonu immun sistem (bağışıklık sistemi) aktivasyonunda kullanmaktayız -düşük dozlarla. İmmun hücreler – örneğin lenfositler, yardımcı ve baskılayıcı hücreler, lenfositler ve natural killer hücreler (katil hücreler) - cytokin denilen interferonu da içeren haberci proteinleri üretmek için ozonun başlattığı biyolojik reaksiyonlar yoluyla aktif hale getirilir. Aslında, ozon vücudun kendi interferon ve interlökinlerini artan miktarlarda üretmesini sağlar. Ozonlanmış kanın hastaya verilmesiyle, pozitif olarak artan bir immün reaksiyonu başlatılır, bu aynı zamanda vücudun genel direncinin ve zindeliğinin artmasına katkıda bulunur.
Cilt mantarları ve enfekte cilt lezyonları:Ozonun mantar ve bakterileri yok edici özelliği, 100 yıl boyunca içme suyunun arıtılmasında başarılı bir şekilde kullanıldı. Bu özellikleri, inatçı deri humusları ve mantarlarla savaşmakta tıbbi ozonu çok etkili bir tedavi ajanı yapar, özellikle bakteriyel enfeksiyonlu ayaklar, gövdedeki mantar enfeksiyonları, mukozaların fungal / mycotic enfeksiyonları.
Enfekte yaralar:Enfeksiyonlu yaraların lokal tedavisi, mesela açık yatak yaraları (decubitus ülserler), alt bacağın ülserleri (Ulcus cruris), şeker hastalarının iyileşmeyen yaraları ve kangren, tıbbi ozonun klasik uygulama alanlarına ait olan proseslerdir. Burada biz öncelikle, mikropsuz ve temiz yaralar elde etmek için ozonun dezenfektan özelliğinden, diğer deyişle bakterisid ve fungisid etkisinden yararlanırız. Yaranın temizlenmesinden itibaren, düşük dozda ozon uygulayarak iyileşme süreci hızlandırılır.
Bağırsak Hastalıkları: Proktitis ve kolit Enflamasyonlu bağırsak hastalıklarında özellikle erken dönemde rektal Ozon gazı üflenmesi şeklinde yapılan lokal uygulamanın çok yararlı olduğu kanıtlanmıştır. Birçok durumda arka arkaya 10 seans ozon uygulanması yeterli olur. 248 hasta üzerinde yapılan proktitis klinik çalışmasında sadece hastaların %10’unda birkaç 10 seanslık uygulama gerekmiştir.
Virüslerden kaynaklanan hastalıklar:Herpes simplex (facial herpes), herpes zoster (shingles) Uçuğun her iki tipi, virüsler tarafından oluşur. dudakların uçuğu (Herpes Labialis), sık sık tekrar eden ve nahoş bir hastalıktır, çok başarılı bir şekilde diğer tıbbi metotlarla ozonun kombinasyonu şeklinde tedavi edilir. Herpes zoster veya padavralara, ozonla tamamlayıcı uygulama faydalıdır, ozonlu su kompresleri ve ozonlu kan transfüzyonu şeklinde iki farklı yoldan tedavi edilebilir.
Karaciğer enflamasyonu: (Hepatit A, B, C) Karaciğerin enflamasyonu, tıbbi ozon için klasik tedaviler arasında sayılır. Hepatit A (HVA = hepatitis virus A) diğerlerine göre problemsiz ve tamamen iyileşebilirken, virüsün diğer şekli, hepatit B (HVB = hepatitis virus B), sıklıkla kronik bir şekilde seyreder. Burada klasik tıbbi tedavi metodlarına ilave olarak, ozonlu kan transfüzyonu ya da rektal yolla ozon/oksijen gazının kontrollü bir şekilde verilmesi ile başarılı sonuçlar alınmıştır. Aynı yöntemler ayrıca kuluçka süresi yıllar süren ve kronikleşene kadar bir karaciğer hastalığı olarak teşhis edilemeyen hepatit C hastalığına da uygulanır.
Enflamasyonlu ve dejeneratif eklem hastalıkları:Enflamasyonlu eklem hastalıklarını üç evreye ayırdığımızda, özellikle evre 1 ve 2, bir başka deyişle ağır kemik deformasyonlarının olmadığı durumlar, medikal ozon uygulamalarına cevap verir. Gonartroz (diz eklemi enflamasyonu) ya da diz ve omuz eklemlerindeki aktif arthritic form tedaviye cevap veren sınıfa dahildir. Standart tıbbi metodlara - spesifik egsersiz terapileri - ilave olarak bu gibi durumlarda intraartiküler ozon enjeksiyonu başarıyla uygulanır. Bağışıklık sistemini güçlendirme ve kıkırdak metabolizmasını aktive etme özelliklerine ek olarak burada ozonun tamamıyla antienflamatuar özelliğinden faydalanılıyor.
Artritik/Romatizmal Durumlar - Kronik poliartritler:Artritik/romatizmal durumlar iskelet veya kas sistemiyle ilgili pek çok ağrılı, fonksiyon kısıtlılığı da yapabilen hastalığı kapsamaktadır. Genel olarak medikal ozon uygulaması fizik tedavi ile beraber kombine olarak tamamlayıcı amaçla kullanılmaktadır. Romatoid artrit ( kronik poli artrit ) de yapılan çalışmalarda akut olmayan durumlarda ozon majör otohemoterapi tamamlayıcı olarak başarılıdır. Burada kullandığımız etkisi anti enflamatuar etkidir .
OZON TERAPİ HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKENLER:
Ozon tedavisinin herhangi bir şekli uygulanmadan önce ozon terapi uygulayacak doktora kullanılan ilaçlardan ve uygulanan özel diyetlerden yakın zamanda bitmişse bile bahsetmeyi unutmayınız. Eğer sadece doktor tavsiye ederse bunları bırakmalısınız. Doktorunuz ayrıca kalıtımsal hastalıklardan, alerjilerden ve diğer şikayetlerden ve geçmişte nasıl tedavi edildiğinden veya edilmekte olduğundan haberdar edilmelidir. Birçok ülkede ozon terapisi, özellikle Avrupa'nın dışında, her zaman, sağlık sigorta poliçeleri veya işyerlerinin tıbbi destek programları ile karşılanmaz. Ülkenizde ozon terapi yapan merkezlerin nerelerde bulunduğunu, uygulayanların uzmanlığını ve tedavi ücretlerini de araştırmalısınız. Birçok ozon uygulaması, 10 seans kadar uygulanır. Ama bazı durumlarda ikinci veya hatta üçüncü bir 10 seanslık terapi zorunlu olabilir. Buna rağmen, şu anda alınacak küçük bir önlemin ilerde çok daha fazla pahalı tam ölçekli bir tedavi masrafından kurtarabildiğini hatırlamalısınız. Ozon terapi düşük riskli ve genellikle standart medikal tedavilerin eşliğinde tamamlayıcı, destekleyici ve yeniden yapılandırıcı bir metoddur.
(Resimler ve bilgiler ozon.com.tr den)

17 Şubat 2008 Pazar

Bağımsız Kosova


Kosova Parlamentosu, bugün gerçekleştirdiği oturumla bağımszlık bildirisini kabul ederek Sırbistan'dan bağımsızlığını ilan etti. Kosova Başbakanı Haşim Taçi, Kosova Meclis Kürsüsü'nden 'Bağımsızlık Bildirisi'ni okudu. Ayakta alkışlanan 'Bağımsızlık Bildirisi' liderler tarafından imzalandı.


Toplantıda Başbakan Haşim Taçi, yaptığı konuşmadan sonra bağımsızlık bildirgesini okudu.
Taçi, "Halkımızın liderleri olarak bu bildirgeyle Kosova'yı bağımsız ve egemen bir devlet ilan ediyoruz" dedi.
Başbakan, bu bildirgenin halkın arzusunu yansıttığını ifade etti.
Parlamentoda yapılan oylamada, bağımsızlık ilanı oy birliğiyle kabul edildi ve liderler tarafından bildirge imzalandı.
Sırbistan ve Yugoslavya Devlet Başkanı Slobodan Miloşeviç'e karşı 1999'da yapılan NATO'nun tarihindeki tek savaş sonunda Kosova NATO ve BM himayesine geçti.
Kosova NATO ve BM'nin himayesine geçmesine rağmen Sırbistan'ın bir parçası olarak kalmaya devam etti.
Bölgenin statüsüyle ilgili görüşmeler BM'nin öncülüğünde 2006 Şubat ayında başladı.
Bu arada, Sırbistan'da yapılan referandumda da Kosova'nın Sırbistan'ın bölünmez bir parçası olduğu ilan edildi.
BM'nin Kosova temsilcisi Martti Ahtisaari, 26 Ocak 2007'de, Kosova'ya gözetim altında bağımsızlık verilmesini öngören planını açıkladı. Rusya ise Ahtisaari'nin teklifini 2007 Nisanında yapılan BM Güvenlik Konseyi toplantısında reddetti.
ABD Başkanı George Bush, haziranda Kosova'nın daha fazla gecikmeden bağımsız olması gerektiğini söyledi.(Zaman)



Bağımsızlık ilanıyla beraber devam edecek süreç,Kososva için çok zor ve önemli.Ekonomisinin büyük bölümü Sırbistan'a bağlı olmasından ötürü ve hem Sırbistan'ın hem de Rusya başta olmak üzere yakın komşu ülkelerin,bu bağımsızlığı tanımayacağı açıklamasını yapması,bu zor sürecin sinyallerini veriyor.Benim bu ülke adına şimdilik tek temennim,akibetlerinin Bosna'daki kardeşlerimiz gibi olmaması.Ülkede emniyet ve istikrarın sağlanması ümidiyle,bu yeni bağımsız ülke Kosova'ya yolunun açık olması için dua ediyorum.
Ülkede bagımsızlık ilanı haberi geceden beri büyük çoşku içinde kutlanıyor.







Memleketi Kurtarmaklığım Engellenemez!

Haberi okuyunca “ardinal”im arttı, nabzım yükseldi; kendimi daha mutlu, daha iyimser hissetmeye başladım ve kendime, “işte memlekete hizmet için sıra sana da geldi Ahmet” diye gaz verdim; ara gazının tesiri geçmeden size bu güzel haberi özetlesem iyi olacak:
Efendim, iktidar partisinin şu sıralar rakipsiz kalması ve, “su içsem yarıyor kardeş, bünyem kilo yapıyor” örneğinde olduğu gibi lehte ve aleyhteki bütün gelişmelerin olumlu puan cinsinden kâr hânesine yazılması sebebiyle bir kısım âkıl adam oturup, iktidara karşı alternatif olacak yeni bir parti arayışına girişmişler. Yeni partinin sağ-sol ayrımı yapmadan bütün halkı kucaklayacak kalkınmacı bir programa ilâveten en az başbakan kadar karizmatik bir genel başkana ihtiyaç duyacağı telaffuz edilmiş (kendim için söylüyorsam n’eyim ama dikkat buyrulduysa tam da benim gibi biri tarif edilmekte!).Boğaz’da bir balıkçı lokantasında yapılan toplantıda, içtimanın “duahan”ı Sayın Cindoruk şöyle konuşmuş,
-Hükümeti muhafazakâr değerlere hücum ederek geriletemezsiniz. Bugün AKP’ye muhalif olan siyasi yapılar benzeş durumdadır ve toplumun derinliklerinde kabul görmüyor. [Nitekim] MHP türbanla eski kulvarına yani muhafazakâr milliyetçiliğe dönmek istiyor. Akademisyen gruplar ve deneyimli arkadaşlarımızla yaptığımız araştırmaların sonucu olarak AKP’yi geriletmek için ekonomiyi, dış politikadaki teslimiyeti ve yolsuzlukları öne çıkarmamız gerekiyor. Ama en önemlisi, kaptan köşkünde yani lider olarak muhafazakâr bir ismin kaçınılmazlığıdır…
Son cümle dikkatinizi çekmiştir eminim; kimin kasdedildiği açık, nitekim Hüsamettin bey (ki bu satırların yazarını tanıdığını sanmam), bakınız memleketi ve rejimi kurtaracak yeni liderin adrese teslim vasıflarını nasıl sıralamış:
-Birincisi, A. Bey samimi muhafazakâr. Lay lay lom türü magazinel türbancılardan değil. İkincisi, A. Bey siyasal İslâmcı hiç değil. Üçüncüsü, Mülkiyeli. Öğretim üyeliğinden geliyor, başarılı bir (…) geçmişi var, devlet nedir biliyor ve onun üstünde titriyor. Dördüncüsü, dürüst mü dürüst. (…)
Tam burada araya başka bir lâf girince söz yarıda kalıyor ama şu tarif, “gelinim sana söylüyorum, kızım sen anla” türü imâlara yer bırakmayacak kadar açık ve berrak. Hâl böyleyken Sayın Cindoruk’tan yaptığım alıntıda niçin bazı küçük ve önemsiz değişiklikler yaptığım merak uyandırabilir. Cevabını veriyorum; siyâsette böyle şeyler olur (Bkz. Macchiavelli, İl Principe, Firenze, 1512 ve “Gelin ata binmiş, ya nasib demiş” atasözü).
Balıkçı sohbeti, hazirûndan bazılarının, “yeni partide kimler olacak, falanca, filanca da olacak mı?” şeklindeki sorusuna sayın Cindoruk’un verdiği kapsayıcı cevapla sona eriyor. Şöyle demiş: “Elbette olacaklar. Hikmet Çetin de olacak, Onur Kumbaracı da, Hüsamettin Özkan da olacak belki Mustafa Sarıgül de… Keza Sayın Mesut Yılmaz da olacak, Ufuk Söylemez de, milliyetçi kanattan Hasan Ünal da olacak, Sadi Somuncuoğlu da. Herkes kucaklanacak.. Yeni bir ortak ruh inşa edilecek. Bu bir fantezi değil, uzun araştırmaların sonucudur. Böyle bir yapı ile ancak AKP alaşağı edilebilir. Benim DP projemi bu şekilde revize ederek yeni ve milli bir model inşa ediyoruz.”
Sayın Cindoruk’tan bahsederken az önce niçin “duayen” yerine “duahan” dediğimi merak edenleriniz olabilir; öyleyse soruyorum, böyle güzel duaya (penaltı noktasına doğru kavisli muz orta!) “âmiin” denilmez mi?
Ben projeyi tuttum ve beğendim; tek eksikliği, ismimin açıkça telâffuz edilmemiş olması, ki kısa zamanda bu noksanı giderecekleri ümidiyle kendime siyasi hayatımda başarılar diliyorum.
Halifeniz olmayabilirim fakat, yine de memleketi bir şekilde kurtarmamı kimse engelleyemez!
Ahmet Turan Alkan - 13 Şubat 2008

16 Şubat 2008 Cumartesi

Bağlanmayacksın-Can Dündar

Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
"O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela.
O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
Senin o'nu sevdiğinden.
Cok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini...
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları...
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
"O benim." diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir Şeylerin...
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
Mesela turuncuya, yada pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden,
Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak...

Can Dündar-Eger

O’nu hatırladıkça başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz...
Ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla O hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz...
ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin...
O’nunlayken pervaneleşen yelkovanlar, O’nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain... sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, O’ndan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa,ve
O, her durduğunuz yerde duruyor, her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp, hüzünlendikçe ağlıyorsa...
dünyanın en güzel yeri O’nun yaşadığı yer, en güzel kokusu bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse...
hayat O’nunla güzel ve onsuz müptezelse...
elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü, O’nun yüzü pembeyse, kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar...
her şiirde anlatılan O’ysa...
her filmin kahramanı O...
her roman O’ndan söz ediyor, her çiçek O’nu açıyorsa...
bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa, iştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa... i
ştahınız, hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa...
eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire O’nu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın O olduğunu adınız gibi biliyorsanız...
mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona O diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi O’na yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken "keşke O anlatsa" diye iç geçiriyorsanız...
kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü...
özlemi, sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu...
hem kimseler duymasın, hem cümlealem bilsin istiyorsanız...
O’nsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse... ayrılık ölüme, vuslat sehere denkse...
gamze gamze tebessüm de onun içinse, alev alev öfke de; bunca tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep O’nun yüzü suyu hürmetine...
uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol, vazgeçilmeyecek konfor yoksa...
dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa, nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız...
kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk, gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim...
gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı, bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa...
Her gidişte ayaklarınız "Geri dön" diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız, sınırsız, sabırsız, doyumsuz bir tutkuyla...
...o halde bugün sizin gününüz!.. "Çok yaşa"yın ve de "siz de görün"üz.

15 Şubat 2008 Cuma

Bali


Bali adası Endonezya‘ya bağlı olan 15.000 adadan sadece bir tanesidir. Doğası, mükemmel plajları, gezilip görülecek, yaşanacak ve yeni şeyler keşfedilebilecek bir ada.
Bali Adası, dünyanın dört bir yanından gelen turistlerle gelişmiş, büyümüş fakat özünden, geleneklerinden, göreneklerinden ve inançlarından ödün vermemiş bir şehirdir. Bali Adalarının her sokağında, caddesinde görebileceğiniz tapınaklar, heykel atölyeleri, binalar, yaşam tarzları ile bir kültür mozaiğini gözler önüne seren bir yerdir.
Nereyi Gezsek?
Pura Besakih Tapınağı: 11. yüzyılda inşa edilmiş olan bu tapınak Bali’de bulunan en önemli tapınaklardan biridir. “Ana tapınak” olarak değerlendiren Pura Besakih tapınağının içini gezmek yasak, ancak siyah beyaz ve kırmızı renklerinin hakim olduğu dış görünüş ile görülmeye değer.
Gunung Agung: Gunung Agung dağının, bundan 41 yıl önce yaşanan bir patlamada yaklaşık olarak 2.000 kişinin ölümüne neden olduğu söylenmektedir. 3 bin 142 metre yüksekliğinde olan bu etkin yanardağ, günümüzde Bali Adası’nın tablo gibi önünüze serilen manzarası seyretmek için, ziyaretçilerin gözdesi olan bir yerdir. Ayrıca macera tutkunları tırmanış, trekking gibi etkinlikler için Gunung Agung dağını tercih etmektedirler. Dağa tırmanmadan önce, Gunung Agung Dağı’nın eteklerinde bulunan, Bali adalarının en kutsal sayılan Pura Besakih Tapınağı’nı da ziyaret etmeyi unutmayın.Bali Adası’nda tapınakları gezebilir, alışveriş yapabilir, mükemmel doğal güzelliklerini, yanardağları keşfedebilir ve tabii ki de mükemmel beyaz kumsallarında, masmavi denizinde dilediğiniz gibi keyif yapabilir, spor aktivitelerinde bulunabilirsiniz. Ve bütün bunları Bali‘de bulunan farklı bölgelerde gerçekleştirebilirsiniz.
Kuta bölgesi
Bali’de eğlence ya da güzel plaj denildiğinde akla gelen ilk yer Kuta Bölgesi‘dir. Adanın kuzeyinde bulunan bu bölgeye özel olan bir diğer özellik ise “Bali Masajıdır”. Aslında bu özel tekniklerle yapılan masajı Bali Adası‘nın her bölgesinde bulmak mümkündür ancak Kuta Bölgesi bu özelliği ile anılmaktadır. Kendinizi güzel bir hediye vermek isterseniz; aromatik yağlar, kokulu mumlar eşliğinde yapılan Bali Masajı eşliğinde keyifli dakikalar geçirebilirsiniz. Masajın yanında Ada’nın özel meyvelerinden yapılan, buz gibi meyveli bir kokteyl ve ardından, masmavi deniz suyuna bırakın kendinizi… tatilde kendinize bundan güzel hediye verebilir misiniz?Ubud Bölgesi
Bu bölge genel olarak sanata, sanatçıya düşkünlüğü ile Bali Adası’nın sanat merkezi olarak adlandırması ile ünlüdür. Bir çok galeriyi ve hepsi birer sanat eseri değeri taşıyan tapınaklarını gezebilirsiniz. Ubud kasabasında mutlaka görülmesi gereken bir diğer yer ise “Maymunlar Ormanıdır.”
Maymunlar Ormanı’nda lüks bir tatil adına arayabileceğiniz bir çok şeyi bulabilirsiniz. Lüks oteller, mağazalar ve egzotik Bali yemeklerinin tadına bakabileceğiniz restoranlar ile Bali Adası’nda görülmesi gereken yerlerden bir tanesidir.
Ne Yesek?
Bali Adası’nın olmazsa olmazı pirinçtir. Ada’da her yere görsel bir zenginlik katan pirinç tarlalarının görüntüsü kadar, her yemekte sofralardan eksik olmamasıyla da size ayrı bir şölen sunacaktır. Pirinçten birçok değişik yemek yapılan Bali Adalarında “nasi goreng” yani kızarmış pirinç anlamına gelen bu yemek Bali halkının ulusal yemeğidir. Değişik ve özel pişirme tarzlarıyla “tanrının armağanı” olarak nitelendirdikleri yiyeceklere gerekli ve yeterli özeni göstermeye oldukça dikkat ediyorlar.
Bali‘de pirincin dışında en önemli yiyecek ise taze meyvelerdir. Egzotik meyvelerin çok olması nedeni ile pirinçten sonra ikinci sırayı taze meyveler alır.
Bali Adaları yemek kültürü olarak Endonezya’ya benzetilse de, yemeklerinin içine katıkları değişik sosları ve zencefil köklerini çok fazla kullanmaları sayesinde Endonezya mutfağından ayrılırlar.
Özellikle “Balinese Spice Mix” adı verilen 13 baharatın karışımı olan, yabani zencefil sadece Bali Adalarında bulunduğu için değişik aromatik tatlarla bezenmiş olan Bali yemeklerini başka bir yerde bulabilme imkanınız yoktur. Ayrıca Bali‘de değişik bitkilerden yapılan yemeklerin tadına bakabilirsiniz, özellikle yemeklerde muz yaprağı gibi değişik tatlar kullanılır.
Genel anlamda mutfak kültürlerine bakıldığında Bali yemekleri alışık olduğunuz yemeklerle aşağı yukarı aynı gibi görünebilir. En belirgin benzerlik, etli yemekleri kebap tarzında yapılıyor olmasıdır. Ancak bu benzerlik sadece şekilsel bir benzerliğin dışında bir şey değildir. Tadına baktığınızda çok değişik bir lezzetle karşı karşıya kaldığınızı anlayacaksınız.
Soslarla yapılmış olan egzotik Bali yemeklerini beğenmemeniz halinde, Kuta plajı ve Maymunlar Ormanı çevresinde bulabileceğiniz restoranlarda damak tadınıza uygun, alışık olduğunuz lezzetlerde yemekleri bulabilirsiniz. Yalnız mutlaka değişik Bali yemeklerinin tadına bakmadan dönmeyin.
Ne Alsak?
Bali’de alışveriş için tavsiye edilebilecek olan şey, yöresel çizgiler taşıyan ürünler olacaktır. Bali halkının büyük bir çoğunluğu, oyma işçiliği ile uğraşır. Yöresel otellerin iç dekorasyonundan, sokaklarda satılan hediyelik eşyaya kadar her yerde oymacılık sanatından izler görebilirsiniz.
Eğer Bali Adalarında alışveriş için aradığınız şey; lüks mağazalar ise bunun için gitmeniz gereken yer, Nusa Dua ve Kuta Bölgesidir. Bu bölgelerde lüks bir alışveriş adına aradığınız bir çok şeyi bulabilirsiniz.
Eğer sanata düşkünlüğünüz varsa, Ubud kasabasında çok sayıda sanatsal resimler, hoş aksesuarlar bulabilirsiniz.
Ama tabii ki de bu mistik adadan alabileceğiniz ilk şey; bütün evinizin dekorasyonunu tamamlayabilecek yöre halkının yapmış olduğu el emeği göz nuru diye tabir edilen oyma eşyalar olmalıdır.
Eğlence Zamanı


Eğlence kavramınız ne olursa olsun her zevke hitap edebilecek bir yerdir Bali Adası… müziğe dansa, şiire çok meraklı olan yöre halkı, her bölgede ayrı bir özellik gösteren yöresel danslarıyla da gelen ziyaretçilere zevkli dakikalar yaşatabiliyor.
Hinduizm inançlarından kaynaklanan bir nedenle neredeyse her günü, bir din günü olarak ilan edilmiştir. Bali Adalarında yapılan bu dini kutlamalar sayesinde neredeyse hemen hemen her gün bir karnaval havasında geçer.

12 Şubat 2008 Salı

Küçük Oteller



Bir yolculuk esnasında Nişanyanların bu kitabında gördüğüm,Trabzonda küçük,şirin bir pansiyonda kalmıştım.Bugün internette web sitelerine rastlayınca burada yer vermek istedim Nişanyanlara :) kaldığım pansiyon ahşap odaları olan,şirin bi'işletmecisiyle sıcacıktı.Sabah kahvaltıda taze yumurta,mis gibi demlenmiş çay ve acık hava...Sümela Manastırı yakınlarında hoş bir pansiyon..tekrar gidebilr miyiz acaba...

Nişanyanların kendi minik evleri varmış,web siteelrinde görünce bayıldım hepsine ve pansiyon da var arzu edenlere göre.Evleri aşagıda görebilrsiniz...

e

Nişanyan Evleri


Türkiye'nin En Güzel Küçük Otelleri kitabının yazarları Sevan ve Müjde Nişanyan'ın oteli, İzmir'in Şirince Köyünde beş odalı bir Köşk ile birkaç bağımsız köy evi ve köyün biraz dışında, nefis bir çiftlik içinde bulunan dört bağ evinden oluşuyor. Bütçesi daha kısıtlı olan konuklarımız için, daha mütevazı 7 odalı bir de pansiyonumuz var. Evler, Şirince'nin geleneksel Rum köy mimarisinin ruhuna sadık kalarak restore edildiler. Donanımda sadelik, sükunet, güzellik ve geleneğe saygı ilkeleri gözetildi. Büyük kentten bir süre uzaklaşmak isteyen insanlara, mükemmel bir huzur ortamı sunmak hedeflendi. Konfor bakımından Nişanyan Evleri, en zor beğenenleri memnun edecek nitelikte. Bol ve sıcak su, kışın merkezi ısıtma gibi temel hizmetlerde eksik yok. Ek olarak iyi bir kütüphane, geniş CD koleksiyonu, (bazen akortsuz da olsa) piyano ve internet bağlantısı konukların hizmetinde. Evlerin her birinde şömine, bir evde ise eski usul Türk hamamı var. Yüzme havuzumuz 2006'da hizmete açıldı. Buna karşılık, müessesemize henüz televizyon sokmadık. (Köy 400 metre rakımda ve yaz gecelerinde daima serin olduğu için, klimaya da gerek duymadık.)

Nişanyan Evleri


KEREVETLİ EV :
(1 büyük çift, 3 tek yatak, 1 banyo) KEREVETLİ EV'e adını veren kerevet büyük olasılıkla Türkiye'nin en büyük otel yatağı: 1.90'a 2.80 boyutlarında ve oldukça rahat. Şömineli küçük odanın büyük keyfi ise akşam güneşini alan sedirlikli oturma köşesi. Her iki oda yaklaşık 20 km genişlikte bir vadi perspektifine hakim -- ufukta apartman yok, site yok. Banyo pembe traverten, çok aydınlık. Alt katta, güzel bir şöminesi olan oturma odası ve mutfak var. Kerevetli Ev iki kişi veya birlikte seyahat eden iki çift için elverişli. Oturma odasındaki tek yatak beşinci kişi tarafından kullanılabilir.

CUMBALI EV :
(1 çift, 2 tek yatak, 1 banyo) CUMBALI EV'in ebeveyn yatağı camekanlı cumbanın içinde: sabahları güneş yatağın içine doğuyor. Öbür odadaki ikiz yataklar ise her yaştaki çocukları sevindirecek nitelikte. Evde ayrıca bir gizli oda ve bir açık mağara bulunuyor. Banyo yekpare Milas mermerinden. Alt katta tam donanımlı mutfak ve yaz günlerinde harikulade serin kalan hayat (yarı kapalı teras) var. Hakim kokular Nisanda mor salkım, Mayısta iğde ve portakal çiçeği, Haziranda ıhlamur, Temmuz ve Ağustosta melisa. Cumbalı Ev çocuklu bir aile için ideal. Tek başına bir çifte, ya da sükunet arayan bir yazara veya sanatçıya da uygun.


HAMAMLI EV:

(2 çift yatak, 2 banyo) HAMAMLI EV'in ayrı banyoları olan iki yatak odası var; birlikte seyahat eden iki çiftin konaklamasına uygun.Hamam odaların birinde: Afyon mermerinden, yerden ve duvardan ısıtmalı, kurnalı, iki (hatta dört) kişilik gerçek bir Türk hamamı. Kese, lif ve defne sabunu bizden. Öbür odada ise Romeo-ve-Jülyet pencereli gizli yatak, büyük halamızdan kalma aynalı dolap ve Ali Nesin'in nefis tabloları bulunuyor. Alt katta kalın taş duvarlı oturma odası ve mutfak var. Avlu özellikle akşam saatlerinde güzel.

6 Şubat 2008 Çarşamba






Hindistan-Yeni Delhi


New - Delhi, Hindistan’ın başkenti ve üçüncü büyük şehridir. Burası aslında Old - Delhi (Delhi) ve New - Delhi olarak iki parçadan oluşmuştur. Old Delhi, 12. ve 19. yüzyıllarda Hindistan’da müslümanların hakim olduğu dönemde devlet merkeziydi. Old - Delhi’de bu döneme ait pekçok cami, medrese, kale ve anıtsal yapı bulunmaktadır. New - Delhi ise 1911 yılında İngiliz’ler tarafından inşa edilmiştir.Tarihte Delhi adında burada 8 değişik yerleşim merkezi kurulmuştur. Bunların en eskisi şimdiki Purana Quila (Eski Kale) civarında kurulan İndraprastha’dır. Delhi’nin son Hindu kralı Tomar ve Hanedanı, bugünkü adıyla Qutab Minar’a kadar olan bu bölgeyi 12. yüzyılın başlarına kadar ellerinde tutmuşlardı. İkinci şehir 12. yüzyılda Allah-ud Din tarafından günümüzdeki Hauz Khas civarında kurulmuştur. Üçüncü şehir olan Tughlakabad, Qutab Minar’ın 10 km. kadar güneyindeydi, şimdi tamamen harabe halindedir. Dördüncü Delhi, Jihanpanah, gene Tuglak hanedanı tarafından Qutab Minar civarında, 14. yüzyılda kurulmuştur. Beşinci Delhi, Firuzabad diye adlandırılmış ve günümüzde Old Delhi sınırları içinde olan Firuzşah Kotla bölgesinde kurulmuştur. Timurlenk’in, Hindistan seferi sırasında buradaki bir camide namaz kıldığı kayıtlara geçmiştir.Altıncı Delhi, Moğol hükümdarı Hümayun’u yenerek kontrolü ele geçiren Afgan kralı olan Şer Şah tarafından, günümüzdeki Purana Quila civarında kurulmuştur. İmparator Şah Cihan tarafından 17. yüzyılda kurulan Şahcihanabad yedinci Delhi’dir ve bugünkü Old Delhi’nin temelini oluşturur. Bu şehir büyük oranda korunmuş durumdadır ve bu döneme ait Red Fort ve Cuma Mescid gibi önemli anıtsal yapılar günümüze kadar bozulmadan gelmiştir. Sekizinci Delhi, İngilizler tarafından 1911 yılında kurulan ve başkent ilan edilen Yeni - Delhi’dir.Delhi, tarihi boyunca birçok kez işgale uğramıştır. 14. yüzyılda Timurlenk ve 1739’da Pers kralı Nadir Şah şehri yağmalamış, ünlü Kuh-i Nur (Nur Dağı) elması ile kendi krallık tacını süslemiştir. İngiliz’ler kenti 1803 yılında ele geçirmiş, fakat 1857’de bile Delhi, İngilizlere karşı direnişin merkezi olmuştur. Ülkenin bölünmesinden önce, nüfusunun çoğunluğu müslüman olan ve Urdu dili konuşulan şehirde bölünmenin ardından çoğunluk Sikh’lere ve Hindu’lara geçmiştir.

İki Dirhem Bir Çekirdek-İSKENDER PALA


Anlatımı güzelleştirmek, savunulan fikir ve düşünceyi daha etkili kalmak ü daha etkili kalmak üzere her dilde kalıplaşmış bazı sözler bulunur. Atasözleri, dua ve temenni cümlecikleri, sövgü ve ilençler, bilmece ve tekerlemeler… Bu tür kalıplaşmış sözler arasında, dilin bünyesinde en sık rastlanılanlar ise deyimdir. Dilin bünyesinde kalıplaşmış ve kökleşmiş olarak değişmeden kullanılan deyimler, hiç şüphe yok ki anlatıma canlılık ve güç katarlar. Bu sayede düşüncelerin ve olayların muhataba daha etkili biçimde yansıtıldığı bir gerçektir.Bazı kişilerle ilgili anılar ve hikâyeler, tarihten alınmış olaylar, ve. Deyimlerin ortaya çıkış nedenleri arasında ön sıraları paylaşırlar. Bu bakımdan deyimlerin kaynaklarını arayıp bulmak, oldukça meşakkatli bir iştir. Bazen rastgele bir sayfada, bazen bir dipnotta, bazen de hiç ummadığınız bir el yazması sayfasında bir deyimin ortaya çıkış hikâyesiyle karşılaşmak mümkündür.Deyimlerimizin ortaya çıkış hikâyelerini bilmenin, dilimizin kültüre yansıyan yüzüne bir renk katacağı kesindir.


Kitaptan Birkaç Örnek
Afyonu Patlamak:
Eski tiryakiler,ramazanda afyonu macun haline getirir ve mercimek büyüklüğünde toplar yapıp her sahurda iki üç tane yutarlarmış.Ancak her bir macunu sırasıyla bir,iki,üç kat kağıtlara sarmayı da ihmal etmezlermiş.Böylece kağıt,mide öz suyunde eriyince macun midede dağılır ve birkaç saatliğine keyif devam edermiş.Tabii iki kat kağıda sarılan macun,birkaç saat sonra,üç kat kağıda sarılı macun da onu takiben kana karışınca tiryaki iftara kadar rahat etmiş oluverir.Ancak bu planın yolunda gitmediği,afyonun kağıdının zor parelendiği yahut kana karışması geciktiği durumlarda tiryaki krizlere girer ve dış dünyadan adeta kopar.Afyonu patlayıp kana karışasıya kadar farklı tepkiler verir.
Konuşulan veya yapılan şeye uygun karşılık verilmeyen,anlama ve algılamada geciken durumlarda "Daha afyonu patlamadı galiba" gibi cümleler söylenmesi bundandır.

İki Dirhem Bir Çekirdek:
Giyim kuşamına özen göstermiş,şık ve süslü kıyafetleriyle dikkat öeken insanlar hakkında sık sık "iki dirhem bir çekirdek" sözü kullanılır.
Bu yakıştırma ağırlık ölçüsü olarak okkanın kullanıldığı eski devirden kalmadır.Belki biliyorsunuz,bir okka,bugünkü ölçülerle 1283 gram tutar.Okkanın dört yüzde birine,dirhem adı verilir(Şimdiki gram ile aynı birim olduğunu sanarak gram diyecek yerde dirhem denilmesi hatalıdır).Dirhem,daha ziyade hassas teraziler için kullanılan bir ölçüdür.Ancak sarraflar,dirhemden daha hassas ölçümler için bir ağırlık birimi daha kullanırlar.Buna çekirdek denir kitoplam,5 santigram karşılığıdır.
Eski devirlerin en kıymetli parası olan bir Osmanlı altını,toplam iki dirhem ve bir çekirdek ağırlığa sahiptir.Bu durumda süslenmiş kimselere,iki dirhem bir çekirdek yakıştırmasında bulunanlar,mecaz yoluyla onlara altın demiş olurlar ki bizce pek zarif bir nüktedir.
(i.PALA)

212 sayfalık bu kitapta toplam 211 adet başlık bulunmakta.Diğer hikayeleri merak edenlere...

Vitaminler

Vitaminler, sağlıklı yaşamın vazgeçilmez bir parçası olan organik bileşiklerdir. Vitamin Latince yaşam anlamına gelen “vita” sözcüğünden kaynaklanır. Vitaminler yağda ve suda eriyenler olarak iki gruba ayrılır .
YAĞDA ERİYEN VİTAMİNLER : A, D, E ve K vitaminleridir .
SUDA ERİYEN VİTAMİNLER : B grubu vitaminler ile C vitaminidir.
A vitamini:Enfeksiyonlara karşı direnci arttırır normal büyüme, üreme, kemik ve diş gelişimi, görme için gereklidir. Cildin tırnakların ve saçların sağlıklı kalmasını sağlar. Diş ve dişetleri için büyük önem taşır .
Hangi besinlerde bulunur? Sütte, yumurta sarısında, ton ve morina balıklarının karaciğer yağında (balık yağı) bulunur. Ayrıca tereyağı ve peynirde de bulunur. Havuç ve havuç benzeri sarı-turuncu renkli sebzelerde A vitamininin ön maddeleri vardır(alfa karoten). Sonradan A vitaminine dönüşecek olan Beta Karoten ve diğer karotenoidler ise yeşil yapraklı ve sarı sebzelerde ve tahıllarda bulunur.
Eksikliği nelere yol açar? A vitamini eksikliğinde gözde ve deride keratoz, kseroftalmi (göz akı ve kormeanın parlaklığını kaybederek kuruması), foliküler hiperkeratoz (bir deri hastalığı) ve gece körlüğü görülür. Bağışıklık sisteminin zayıflaması, enfeksiyonlara elverişli hale gelme, akne (sivilce) oluşumunda artış, yorgunluk, diş, dişeti ve kemiklerde deformiteler A vitamini eksikliğinin yol açabileceği diğer şeylerdir.
D vitamini:İnce bağırsaklardan kalsiyumun emilmesine yardımcı olur, kalsiyumun kemiklerde ve dişlerde tutulmasını sağlar .
Hangi besinlerde bulunur? Süt ve süt ürünleri, ringa balığı, uskumru fileto, somon balığı, tuna balığı, balık yağı.
Eksikliği nelere yol açar? Raşitizm (Çocuklarda D vitamini eksikliği ile oluşan hastalık)Çarpık bacaklar, kemik veya eklem yerlerinde deformasyonlar, diş gelişiminde gerilik, kaslarda zayıflık, yorgunluk, bitkinlik. Osteomalazi (yetişkinlerde D vitamini eksikliği ile oluşan hastalık) kaburga kemiklerinde, omurganın alt kısmında, leğen kemiğinde, bacaklarda ağrı, kas zayıflığı ve spazmları, çabuk kırılan kemikler.
E vitamini:Antioksidan etkilidir. Alzheimer hastalığının ilerlemesini yavaşlatıyor Yaşlı kişilerde bağışıklık sistemini güçlendirir. Hücrelerin daha uzun yaşamasını ve yenilenmesini sağlar .
Hangi besinlerde bulunur? Başta tahılllar olmak üzere yeşil sebzelerde bol miktarda bulunur. Badem, ayçiçeği yağı, soya yağı, balık yağı, mısırözü yağı ve buğday tanesi en iyi kaynağıdır.
Eksikliği nelere yol açar? E vitamini eksikliği ender görülür. Kansızlığa neden olabilir. E vitamini eksikliğinde kalp hastalıkları ve kanser riski artar. Çocuklarda hemolitik anemi ve göz bozuklukları, yetişkinlerde dengesiz yürüme, konsantrasyon bozukluğu, düşük tiroid hormonu seviyesi, sinir harabiyeti, uyuşukluk, anemi, bağışıklık sisteminde zayıflama görülebilir.
C vitamini:Vücudumuz C vitaminini üretemez bitkiler ve bazı hayvanlar bu vitamini üretebilmektedir. Besinlerle alınan vitamin 2 saat içersinde kullanılır 4 saat sonunda kandan uzaklaşır. Yaraların iyileşmesini, damarların sağlıklı olamalarını sağlar.Vücudun savunma sistemini artırıcı etkisi vardır. Histamin yapımını azaltarak allerjik olayların şiddetini düşürür. Eksikliğinde diş eti kanamaları ve çekilmeleri olur.
Hangi besinlerde bulunur? Turunçgillerde bol miktarda bulunur. Ayrıca; muzda, taze sebzelerde, maydanozda, kabakta, soğanda, domateste, lahana, ıspanak, kıvırcık salata gibi yeşil yapraklı sebzelerde ve biberde bulunur.

5 Şubat 2008 Salı


DENİZ- Yahya Kemal Beyatlı

Bir gün deniz ölgündü. Bir oltayla balıkta,
Kuşlar gibi yalnız, yapayalnızdım açıkta.
Şehrin eleminden bir uzak merhaledeydim,
Fânîleri gökten ayıran perdeye değdim.
Rüzgârlara benzer bir uğultuyla sulardan,
Sesler geliyor sandım ilâhî kuğulardan.
Her an daha coşkun, daha yüksek, daha gergin,
Binlerce ağızdan bir ilâhî gibi engin
Sesler denizin ufkunu uçtan uca sardı,

Benzim, ölümün şi'ri yayıldıkça, sarardı.
Kalbimse bu hengâmede kuşlar gibi ürkek,
Kalbim heyecandan dedi: "Artık dönelim, çek!
Kâfî!.. Ölülerden gelen âhenge kapılma!"
Birdenbire hissettim ufuktan bir atılma.
Baktım ki deniz insanı durgun suyu yardı,
Bir dev gibi mûnis ve yosun saçları vardı.
Durdum, dedi:

"Mâdam ki deniz rûhuna sır verdi sesinden.
Gel kurtul o dar varlığının hendesesinden!
Son zevkin eğer aşk ise ummâna karış, tat!
Boynundan o cânan dediğin lâşeyi silk, at!
Kirpikleri süzgün o ihânet dolu gözler,
Rikkatle bakarken bile bir fırsatı özler.

Aldanma ki sen bir susamış rûh, o bir aç;
Sen bir susamış rûh, o bütün ten ve biraz saç.
Ummâna çıkar burda bugün beklediğin yol,
At kalbini girdâba, açıl engine, rûh ol!"

AŞK VE ÇİLELER-Sezai Karakoç

Mona Rosa siyah güller, ak güller;
Gülce'nin gülleri ve beyaz yatk
Kanadı kırık kuş merhamet ister;
Ah, senin yüzünden kana batacak,
Monna Rosa, siyah güller; ak güller!

Ulur aya karşı kirli çakallar,
Bakar ürkek ürkek tavşanlar dağa.
Monna Rosa, bu gün bende bir hal var,
Yağmur iğri iğri düşer toprağa,
Ulur aya karşı kirli çakallar.

Zeytin ağacının karanlığıdır
Elindeki elma ile başlayan...
Bir yakut yüzükte aydınlanan sır,
Sıcak ve minnacık yüzündeki kan,
Zeytin ağacının karanlığıdır.

Zambaklar en ıssız yerlerde açar,
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur.
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar,
Işıksız ruhumu sallar da durur,
Zambaklar en ıssız yerlerde açar.

Ellerin, ellerin ve parmakların
Bir nar çiçeğini eziyor gibi...
Ellerinden belli olur bir kadın.
Denizin dibinde geziyor gibi
Ellerin ellerin ve parmakların.

Açma pencereni, perdeleri çek:
Monna Rosa seni görmemeliyim.
Bir bakışın ölmeme için yetecek;
Anla Monna Rosa, ben öteliyim...
Açma pencereni, perdeleri çek.

Zaman çabuk çabuk geçiyor Monna;
Saat on ikidir, söndü lambalar.
Uyu da turnalar gelsin rüyana,
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar;
Zaman çabuk çabuk geçiyor Monna.

Akşamları gelir incir kuşları,
Konarlar bahçemin incirlerine;
Kiminin rengi ak, kiminin sarı.
Ah, beni vursalar bir kuş yerine!
Akşamları gelir incir kuşları...

Ki ben Monna Rosa, bulurum seni
İncir kuşlarının bakışlarında.
Hayatla doldurur bu boş yelkeni
O masum bakışlar... Su kenarında
Ki ben, Monna Rosa, bulurum seni.

Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa:
Henüz dinlemedin benden türküler.
Benim aşkım uymaz öyle her saza,
En güzel şarıkıy bir kurşun söyler...
Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa.

Yağmurlardan sonra büyürmüş başak,
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış.
Birgün gözlerimin ta içine bak;
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış,
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak.

Artık inan bana muhacir kızı,
Dinle ve kabul et itirafımı.
Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı
Alev alev sardı her tarafımı,
Artık inan bana muhacir kızı.

Altın bilezikler, o korkulu ten,
Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne;
Bir tüy ki, can verir bir gülümsesen,
Bir tüy ki, kapalı geceye, güne;
Altın bilezikler, o karkulu ten!

Monna Rosa siyah güller, ak güller,
Gülce'nin gülleri ve beyaz yatak.
Kanadı kırık kuş merhamet ister;
Ah, senin yüzünden kana batacak,
Monna Rosa, siyah güller, ak güller!

3 Şubat 2008 Pazar

Ahşap Oyuncaklar



Topaç


İp bağlama

Domino


Silindir saat

Küçük ev

Hasankeyf















Ürgüp







Kelebeklerin Muhteşem Kanatları: Çoğu kelebeğin kanatlarının üstünde ve altında birbirinden farklı desenler bulunur. Kelebekler bu desenleri kamuflaj yapmak için kullanır. Vücutlarının alt kısımlarında genellikle soluk renkler vardır. Saklanmak istediklerinde kelebekler bu renklerinden faydalanır. Daha parlak ve canlı renklerdeki desenlerini ise sadece gerektiği zamanlarda -çiftleşme dönemlerinde olduğu gibi- kanatlarını açık tutarak ortaya çıkarırlar. Kelebeklerin renkli ve farklı desenlere sahip kanatları Allah'ın benzersiz renk sanatının birer tecellisidir. Kanatlarındaki simetri ise tesadüflerle oluşamayacak bir mükemmelliktedir.Thomas C. Emmel, Florida's Fabulous Butterflies










DENİZ YILDIZI: Dişleri olmayan denizyıldızı yiyeceklerini sindirmek için kendine özgü bir metod kullanır. Avının yerini bulmasında koku ve dokunmaya bağlı olarak, avın kapladığı alanın büyüklüğü de etkilidir. Kollarının altında yüzlerce ince, her zaman hareket eden, emici diskler bulunmaktadır. Deniz yıldızlarında hareket, bir kayaya veya başka bir cisme ayakları ile yapışması ve sonra geri çekmesi ile sağlanır ve denizyıldızı bu biçimde yavaşça sürünür. Günlük yiyecekleri kabuklu deniz hayvanları, karides, kum ve taş gibi birikintilerdir. İstiridyeyi bulduğunda denizyıldızı onu içine çeker ve bir çok emici ayağını istiridyenin kabuğuna yapıştırır. İstiridye aşırı güçlü supaplara sahip olmasına rağmen denizyıldızı sonunda istiridyenin kabuğunun yavaş yavaş açılmasını sağlar.

The Ocean World of Jacques Cousteau, Quest for Food, s.47

BUKALEMUN: Bukalemunlar gün ışığında yapraklı bir dalda otururken, etraflarındaki çalılıkların gölgesine benzer şekilde siyah ve uçuk kahverengi lekelerle yeşil olurlar. Akşam yaklaştığında ve ışıklar sönükleşmeye başladığı zaman, bukalemunun rengi grimsi yeşile döner ve daha sonra sarı lekeli donuk sarımsı kahverengiye dönüşür. Karanlıkta ise bukalemun tamamen siyah olur. Bütün bu renk değişimleri 15'er dakika içinde gerçekleşir. Bukalemun sadece bulunduğu yere uymak için rengini değiştirmez. Eğer kızmışsa, üzerinde diğer hayvanlara uyarı olacak şekilde koyu turuncu benekler ve koyu kırmızı lekeler de oluşur.
Jill Bailey, Mimicry and Camouflage, s.16

UÇAN KURBAĞA:Perde ayaklı küçük ağaç kurbağalar son derece ilginç bir özelliğe sahiptirler. Bu kurbağalar perde ayaklarını kanat olarak kullanırlar ve süzülerek uçabilirler. Ağaçların üstünden uçarken, bir yere inmek istediklerinde, hızlarını kesmek ve inişlerini yavaşlatmak için ayaklarının dördünü de paraşüt olarak kullanırlar. Ayak parmakları arasındaki ağları genişleterek vücut yüzeylerini iki katına çıkartan uçan kurbağalar, bir ağacın üzerine inmeden önce 12 metre kadar havada süzülebilmektedirler. Hatta, bacaklarını hareket ettirerek ve perde ayaklarının şeklini değiştirerek rotalarını ve yönlerini de değiştirebilmektedir.

Tonny Seddon, Animal Movement, s.49

Su Kaplumbağası


Sürü